Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Bir Metin2 Hikayesi.

Squad

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
Katılım
7 Eylül 2016
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Isparta
Metin2'nin Doğuşu..
Bundan Yaklaşık yüzyıllar önce hiç kimsenin haberdar olmadıgı bir köyde, kendi başlarına yaşamaya, ayakta kalmaya, tüm zorluklara rağmen insan olmanın verdiği onurla, gururla bir şeyler yapmaya çalışan bir grup insan varmış.
Dışarıdan bakınca çok kötü durumda, yaşanacak bir halleri olmayacak şekilde görünselerde bu durumdan onların hiç şikayeti olmazmış. Tüm zorluklara rağmen mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmeyi istiyorlarmış, ama bir türlü huzur bulamıyorlarmıs. Bunun ise sebebi daha önceden yaptıkları bir hatadan dolayı lanetlenmelerinden meydana gelmiş...Olay Kısaca şu ki ; Bunlar çok önceki zamanlarda ülkede çıkmış olan bir savaşa katılmamışlar ve ülkenin bu savaşı kaybetmesine, uçuruma sürüklenmesine neden olmuşlardır. Bu Olay Üstüne Ejderha Tanrı bunları lanetlemiş ve asla mutlu olamamışlardır...Bu Topluluğun içinde artık diğer insanlarla beraber yaşamak isteyen, hep mutlu olmayı hayal eden 8 arkadas varmıs. Ama lanetden onlarda etkilendiği için birşey yapamıyorlarmış. Çok Çalışıyorlar, her şeyi yerli yerince yapıyorlar ama yinede olmuyormuş. Bu Durumu fark eden Ejderha Tanrı bu 8 arkadaşa bir şans vermeye karar vermiş. Diğer arkadaşlarından, ailelerinden ayrılan bu 8 arkadaş köyü terk etmişler. Doğru Ejderha Tanrı’nın yanına.. Dağları tepeleri, çölleri vadileri, tapınakları zindanları, köyleri şehirleri aşan bu arkadaşlar uzun süren yolculuğun ardından ejderha tanrının yanına varabilmişler.Ejderha Tanrı bu 8 arkadaşa özel güçler vereceğini bu güçlerle herkese iyilik yapmaları gerektiğini, herkesin iyiliği ve mutluluğu için çalışmaları gerektiğini söylemiş ve 8 arkadaşda bunu kabul etmiştir. Bir süre sonra ejderha tanrı söylediği gibi yapıp 8 arkadaşa özel güçler vermiştir. Çok Çeşitli olan bu güçler arkadaşları çok mutlu etmiş ve bunları vakit kaybetmeden öğrenmeye, daha çok geliştirmeye başlamışlar.8 arkadaş 8 ayrı süper güç. Vücut yapısı iyi olanlara Savaşçı, Atletik Olanlara Ninja, Zayıf Olanlara Şaman, Karmaşık Olanlara ise Sura Denilmiş.Savaşçılar ikiye ayrılmış. Çok Güçlü olup bedenini iyi kullananlar ve kılıcı ile zihnini birleştirenler olarak. Zihinsel ve Bedensel...Ninajalarda ikiye ayrılmış. Yakın dövüş ve uzak dövüş olarak..Şamanlarda Ejderha Yardımcısı ve İyileştirme olarak ikiye ayrılmışlar..Suralarda Aynı Şekilde Kara Büyü ve Büyülü Silah Olarak ikiye ayrılmışlar..Ejderha Tanrı bu 8 arkadaşın alanlarında daha da uzman olması için bunları dış dünyaya daha da gelişmeleri için yollamaya karar vermiş.. Ve arkadaşları toplayarak bunlara bu düşüncesini açıklamış. Ejderha tanrı arkadaşlara güçlerini sadece iyilik için kullanmaları gerektiğini aksi takdirde başlarına çok büyük lanetlerin geleceğini söylemeyi de ihmal etmemiş.. Bunu da kabul eden arkadaşlar Ejderha Tanrıdan ayrılmışlar ve her biri ayrı yollarak gitmişler.. Birbirlerini asla unutmayacaklarını söyleyen arkadaşlarda ayrılmışlar her biri kendi yoluna.. ..

..Ejderha tanrıdan öğrendiği becerileri en çabuk geliştiren Bedensel Savaşçı olmus. Gerekli tüm becerileri öğrenmiş ve bunlar master yaparak daha da geliştirmiş ve Mükemmel bir hal almış. Gücünü iyilik için kullanıyormus hep. Bulduğu kitaplarla masterini daha da geliştirmiş.. Değişik taşlarla bunu birleştirmiş ve Perfect bir Savaşçı Olmus. Hiç kimse karsısında duramıyor kılıcının hızı ve gücü ile herkesi büyülüyormus..Aynı şekilde zihinsel savaşçıda bu şekilde yapmıs. Bedenini adeta çelik haline getirmiş. Hiç Bir şey işlemiyormus vücuduna. Bunun verdiği güç ile oda herkesi büyülüyormus.Ninajalar ise farklı bir yol izlemiş. Birisi yakın saldırı yapmayı tasarlarken, diğeri işini uzaktan halletmeyi hedeflemiş. Ve Ninjlarda zamanla Becerilerinin tamamını geliştirip öğrenmişler.. Ninjalardan birisi yaptığı suikastler ile ün salmış, diğeri ise uzaktan saldırı için tasarladığı ateşli oku ile..Şamanların gelişimi biraz zor olmus. Birisi ejderha tanırının verdiği güç ile onun esintisinden aldığı beceriyi geliştirmiş. Ejderha kükremesi gibi adeta, Ve yine bu güçle kritik şekilde vuruşlar yapmayı sağlamış. Diğer Şaman ise savaşlardan uzak durmuş ve kendini iyileştirmeye adamış. Yaptığı atışlar ve iyileştirmesi ile ün salmıs. Yüksek saldırı gücü de varmıs tabi..Ve Suralar. Karanlık Lanetin Karanlık Büyücüleri. Gelişimini en son ama en iyi tamamlayanlar olmuşlar. Büyülü silah Sura, silahının büyüsü ile diğer büyüleri çözmeyi, parmak darbesi ile öldürücü vuruşlar yapmayı öğrenmiş. Diğer sura ise Kara Büyüsünü Karanlığın Laneti İle Birleştirmiş. Kendisine Bu karanlığın koruması İle Bir Koruma Yapmış. Hiç bir kötülük bu Karanlık Koruma’yı geçememiş.. Ama Kara büyü sura bununla yetinmemiş.. Kendisine Ateş Hayaletlerinden Bir saldırı gücü yapmış. Bu güç ile rakiplerini bir şey yapmadan yenilgiye uğratabiliyormuş.. Bununla da yetinmeyen Kara Büyü Sura Kendisine Karanlığın içinden gelen Karanlık Küre taktiğini öğrenmiş. Bununla adeta Ölümsüz Bir Hale gelmiş. Ama asla durmak istemiyormuş. Hayalet vurusunuda öğrenmiş.. Ve Tüm heryeri tek tek ele geçirmeye başlamıs. Kibri ejderha tanrının verdiği öğütlerin önünde gidiyormuş..Aradan çok uzun yıllar geçmiş. Ejderha tanrı bu 8 arkadaşın hepsine ulaşmıs. Ve Acil olarak köye geri dönmelerini isteyip yanına çağırmış. Kısa süre sonra tüm arkadaşlar köye geri dönmüşler. Ama çıktıkları gibi değil.. Her biri kendisini en güçlü görüyor karşısında kimsenin duramayacağını söylüyormus. Ejderha tanrı durumdan haberdar ama hiç bir şey söylemiyormuş. Köylerinin tehlikede olduğunu bir lanetin üzerlerine çökmek üzere olduğunu söylemiş. Gökyüzünden gelen taşlar olduğunu ve bu taşların herkesin sonunu getireceğini söylemiş. Herkesin güçlerini birleştirip bununla başa çıkması gerektiğini ifade etmiş. Tam o anda gökyüzünden gelen taşlardan ilki tam arkadaşların arasına düşmüş. Taşın İçinde ne Oluğunu merak eden arkadaşlar ejderha tanrının tüm uyarılarına rağmen taşı parçalamışlar. Taş parçalandıktan sonra taşın içinden değişik silahlar çıktığını görmüşler ve becerilerini daha da geliştirebilecek şeyler olduğunu. Ejderha tanrının tüm uyarılarına ragmen düşen taşları parçalamaya devam etmişler. ..

..Her biri ayrılmış. Taşlar sadece köyü değil tüm dünyayı sarmıs. Ama laneti ile birlikte. Artık taşları kesemiyorlarmıs. Taşları kesmeye çalışınca içinden değişik yaratıklar çıkıyor ve ölümle yüz yüze geliyorlarmış. Bu taşlar halkı lanetlemiş. Canavara dönüşüp hastalanan insanlar, herkese saldıran hayvanlar ortaya cıkmaya baslamıs. Bunların hepsi taşların laneti olarak görülmüş. Ve arkadaşlar her şeyden pişman olmuşlar ve yeniden ejderha tanrının yanına gitmişler bir çözüm yolu bulmak için. Ejderha tanrı 8 arkadaşa öğrenip geliştirdikleri becerileri her isteyene öğretmeleri gerektiğini söylemiş. Arkadaşlar kabul etmiş. Ve gelen herkese becerilerini öğretmeye başlamışlar.. Lanetten kurtulmak için tüm taşların yok edilmesi gerekiyormuş. Bu bilgi her beceri öğrenen kişiye verilmiş. Her biri kendini yavaş yavaş geliştirmeye canavarları yok etmeye başlamışlar.. Ancak bir sorun ortaya çıkmış. Becerileri öğrenen kişiler bunu canavarlara değilde kendilerine karşı da kullanmaya başlamışlar.. Durum gittikçe kontrolden çıkıyormuş. Ve bir çözüm bulunamamasından dolayı becerileri öğrenenler kendi imparatorluklarını kurmuşlar. 3e ayrılmışlar. Herkes bu 3 güçlü imparatorluğun çatısı altında birleşmeye, onlara katılmaya başlamışlar.. 3 İmparatorluk Oluşmuş.. Chunjo, Shinsoo, Junho..8 Arkadaşda artık birlikte yaşamaktan sıkılmaya başlamışlar. Ve Onlarda bir gün birbirlerine düşmüşler. Kara Büyünün Lanetleri ve iyiliğin Gücünün aynı yerde bulunması tam bir felaket meydana getirmiş. Her birisi Ejderha tanrı tarafından lanetlenmiş ve ölmeye mahkum edilmiş.. Ama her birisi yine bu ölüm tuzaklarından öğrendiği beceriler ile kurtulmayı ve hayatta kalmayı başarmışlar. Taşlar Hala gökyüzünden gelmeye devam ediyor lanet giderek büyüyormuş.. 8 arkadaş artık birbirlerine düşmanlarmış.. Birbirlerini öldürmeyi planlarken ejderha tanrı artık dayanamamış ve her birinden becerilerini geri alıp lanetlemiş ve onları öldürmüş.. Onları öldürünce artık insanları eğitecek kimse de kalmamış.. Sadece 8 arkadaş ölmeden önce onlardan biraz bilgi edinen ama 3 ayrı imparatorluk halinde bulunan insanlar kalmış ortada.. Onlarda kibirlerine yenik düşmüşler. En güçlü olmak için ve lanetden kurtulmak için taşları yok etmeye başlamışlar.. Taşlara bir isim de verilmiş.. 8 arkadaşın ölümüne sebeb olduğu için öldükleri yer olan metin vadisinin adı... Metin Taşları..3 imparatorlukda güçlenmeye ama metin taşlarına karşı daha da zorlanmaya başlamışlar. Becerilerini geliştirip büyük birer savaş ustası olmaya başlamışlar.. Ama metin taşlarının laneti her zaman peşlerinde olmuş, bunu yanında da ejderha tanrının koruması.. Bu Lanetden Kurtulmak Çok zor. Hatta İmkansız. Yeni Savaşçılar, Yeni Suralar, Yeni Şamanlar, Yeni Ninjalar Gerekli.. Tabi mutlu bir dünya, bir yaşam isteniyorsa.. MeTiN2.. Metin2 Efsanesi
Bölüm 1:

Acele etmeliydim. Chunjo krallığından yüzbaşı bana ve askerlerime çok önemli bir görev vermişti. Dokuz kuyruğu yakalamak ve onu kafese kapatıp Joan'a yüzbaşının yanına getirmek. Sohan Dağın'da vadi gibi bir yerde ilerliyorduk. En iyi askerlerim yanımdaydı. Şamanlar, suralar, ninjalar ve savaşçılar. Ben de bir savaşçıyım. Bir den önümüzde dokuz kuyruk belirdi. Koşmaya başladık fakat o çok hızlıydı. O da ne arkamızdan buz golemleri koşuyordu. Suralar ve suraların lideri durdu ve şöyle dedi: "Biz onları oyalarız siz dokuz kuyruğu yakalayın." Okçu ninjalar tepelere çıkıp buz golemlerine ok atmaya başladılar. Geri kalanlarla beraber hızlıca koşmaya başladık. Şamanlar bize güçlendirici büyüler yapıyordu. Birden önümüzde 6 tane yeti belirdi. 8 tane ninja yetileri oyaladı biz de koşmaya devam ettik. Bir arkadaşım kılıç yıldırımı yeteneğiyle dokuz kuyruğu sersemletti. Tam onu yakalıyacaktık ki önümüzde bir yeti ordusu belirdi. Askerlerim yetilerle ilgilenirken ben dokuz kuyruğun peşine düştüm. Dokuz kuyruk bir mağaraya girdi. İçerisi çok karanlıktı ama girmeliydim.

Bölüm 2: Dokuz Kuyruğu Yakalamak

Mağara çok karanlıktı. Bu yüzden savaşçı hava kılıcı yapıp ortalığı aydınlattı. Biraz ilerledikten sonra açık bir alan geldi. Dokuz kuyruk buzda bir tahtta oturuyordu. "Şimdi işin bitti" dedi savaşçı. Dokuz kuyruk güldü ve şöyle dedi: "Söylesene savaşçı senin adın ney?" "Adım Rey-veng" dedi savaşçı. "Üzgünüm Rey-veng bugün şanslı gününde değilsin." dedi dokuz kuyruk. Birden tepelerden hastalıklı okçular belirdi. Tahttın yanındaki mağaralardan da buz golemleri ve yetiler çıktı. Rey-veng'in arkasındaki mağarayı bir yeti kayalar fırlatarak kapattı. "Şimdi iki seçeneğin var ya bana katılırsın yada burda ölürsün." dedi dokuz kuyruk. Rey-veng bir şeyler yapmalıydı. Birden aklına ustasının bir öğretisi geldi. "Evlendiğin zaman eğer aşkınız yeterli seviyedeyse onun bir yeteneğini kullanabilirsin. Fakat bu çok büyük bir konsantirasyon gerekiyor." demişti ustası. Rey-veng karısıyla birbirine olan aşkından emindi. Karısı bir ninjaydı. Hangi yeteneği alacağını çok çabuk seçti: "Kamuflaj". Konsantire oldu ve birden kamuflaj gerçekleşti. Görünmez olmuştu. Dokuz kuyruk: Nereye gitti? diye kükredi. Rey-veng dokuz kuyruğun boğazına sarılıdı. Dokuz kuyruk: "Çabuk silahlarınızı indirin" dedi. Birden Rey-Veng'in geldiği mağara açıldı. Askerler gelmişti. Dokuz kuyruğu alıp sihirli kafese kapattılar ve köyün yolunu tuttular.
Bölüm 3: Beyaz Yeminlilerin Gizemi

Rey-veng ve askerleri köye geldiklerinde büyük bir coşkuyla kutlandılar. Yüzbaşı, Rey-veng'e ödül olarak Su Perisi Kılıcı+9 verdi ve tüm askerlere +9 silahlar dağıttı. Askerler dokuz kuyruğu hücresine kapatmak için götürüyordu. Fakat birden gözcünün bağırmasıyla herkes durdu: "Beyaz Yeminliler geliyor! Beyaz Yeminliler geliyor! ". Birden bütün köy beyaz yeminli askerleriyle doldu. Korkunç bir çarpışmaydı. Beyaz yeminlilerin 1.000.000 kadardı. Herkes cesurca savaşıyordu. Birden dokuz kuyruğun kafesini M-jung ve askerlerinin götürdüğünü gördü. Onları durdurmalıydı; fakat sayıları fazlaydı, ilerleyemiyordu. M-jung'un dokuz kuyruğu götürmesiyle bütün beyaz yeminliler şehri boşalttı. Yaklaşık 10.000 tane beyaz yeminliyi esir aldılar. Fakat beyaz yeminliler hiçbir şey söylemedi. Rey-veng peşlerinden gitmek istedi fakat yüzbaşı onu durdurdu: "Henüz yaralı ve yorgunsun biraz dinlen.". Rey-veng ister istemez yüzbaşıyı dinledi. Herkese büyük boy kırmızı iksirlerden dağıtıldı. Beak-go'da ağı yaralılar iyileştirildi. Demircide itemler tamir edildi ve güçlendirildi. En güçlü taşlar silahlara ve zırhlara eklendi. Herkes dinlendikten sonra beyaz yeminlilerin bölgesine doğru hazırlıklar başladı. Rey-veng tam ordunun başına geçecekti ki karısı Rey-veng'i durdurdu: "Dikkatli ol ve bol şans." dedi. Rey-veng ordunun başına geçmeden önce karısına ve çocuğuna baktı ve "Merak etmeyin geri geleceğim." dedi. Karısı Rey-veng'le beraber gidemiyordu çünkü hamileydi. Rey-veng Chunjo'nun en güçlü savaşçısı ve askeriydi bu yüzden ordunun başına o geçti ve 300 kişilik ordusuyla beyaz yeminlilerin en fazla bulunduğu yer olan Joan'ın kuzeybatısındaki adaya gittiler. Oraya gittiklerinde çok şaşırdılar çünkü ne bir beyaz yeminli kampı ne de bir beyaz yeminli vardı. Bütün Chunjo'yu aradılar fakat bir şey bulamadılar. En sonunda 2. bölge olan Bokjung Bölgesine doğru ilerlediler. Genellikle Bokjung'un hemen girişinde beyaz yeminli kampı bulunurdu. Fakat hiçbir beyaz yeminli kampı yoktu. Yuh-wan'a gidip olanları anlattılar ve beyaz yeminlilerin nerde olduğunu sordular. Fakat Yuh-wan bilmediğini söyledi. Joan'a dinlenmeye hazırlanıyorlardı fakat bir siyah rüzgârlı Rey-veng ve askerlerini durdurdu: "M-jung ve dokuz kuyruk askerlerle beraber ejderha vadiye gittiler." dedi siyah rüzgârlı. Rey-veng: Vadi mi? Orada ne işleri var?".dedi. "Bilmiyorum ben zaten beyaz yeminlilerle siyah rüzgarlar arasındaki barış antlaşmasını desteklemediğim için söyledim." dedi siyah rüzgarlı ve oradan uzaklaştı. Rey-veng beyaz yeminlilerin ne yaptığını merak ediyordu fakat hava kararmıştı. Herkes yorgundu. Bu yüzden 2. köyün merkezinde konaklandılar. Rey-veng yatağında merakla düşünüyordu ve bir süre sonra da uykuya daldı.

Bölüm 4: Chuong’la Çatışma

Rey-veng sabah kalktı ve ilk iş olarak herkesi uyandırdı. Herkes savaşa hazırdı. Savaşabilecek herkesi aldılar sayıları 500’e yaklaşmıştı. Işınlayıcıya doğru giderken ışınlayıcıyı yerinde bulamadılar. Koe-pung’da orada yoktu. Sadece bir not vardı notta şunlar yazılıydı:

Işınlayıcı, Koe-pung ve yaşlı adamlar elimizde. Eğer onları canlı görmek istiyorsanız bir ay boyunca köyünüzden dışarı çıkmayın.

Kimin yazdığı belli değildi. Fakat bu kâğıdı tanıyordu. Siyah Rüzgâr’lar özel olarak bu tür kâğıtları kullanırlardı. Hemen Chuong’un bölgesine gittiler. Rey-veng haklıydı. Chuong ışınlayıcıyı kaçırmış ve onu bir ağaca bağlamıştı. Kendisi de tahtının üzerinde içki içiyordu. Rey-veng aradan birkaç saat geçip hepsinin sarhoş olmasını bekledi. Birkaç saat sonra hepsi sarhoşlaştı. Rey-veng: “Fırsat bu fırsat, saldırın.” Dedi ve herkes saldırmaya başladı. Sayıları fazla değildi üstelik sarhoş olduklarından yenmeleri daha kolay oldu. Rey-veng Chuong’u tuttuğu gibi yere yatırdı. Çatışmayı kazanmışlardı. Chunong’ü kelepçeleyip köye götürdüler. Tutsakları da çözdüler. Rey-veng’in aklına dün gördüğü Siyah Rüzgâr’lının söyledikleri geldi. Chuong’u konuşturmak isteseler de sadece tek bir cümle söyledi: “Beyaz Yeminliler istediği için yaptım.”. Rey-veng: “Bu yeterli.” dedi ve ordusuyla beraber doğru ışınlayıcıya gitti. Işınlayıcı ödül olarak herkesi bedava geçirtti. Oraya girdiğinde orkları konuşturdular. Orklar M-jung ve Dokuz Kuyruğun tağınağa doğru ilerlediğini söyledi. Bütün ordu hep birlikte tağınağa doğru yola koyuldu.

Bölüm 5: Vadinin Gizemi

Vadinin ortasına geldiğinde Rey-veng gözlerine inanamadı. Ortalıkta ne bir ork kalmış ne de bir tarikat askeri. Fakat etraf ceset kaynıyordu. Beyaz yeminlilerin, orkların ve tarikat askerlerinin cesedi. O anda herkes olanları anladı. Beyaz yeminliler buraya gelmişti ve burada büyük bir savaş çıkmıştı. Ortadaki bütün adayı aramaya koyuldular ve tapınağın önüne geldiler. Tapınağın içinde ne göreceklerini bilmiyorlardı ama bu adadan ayrılmadıklarını da biliyorlardı. Çünkü diğer adadaki orklar o bölgelere gitmediklerini söylediler. Rey-veng tam içeri girecekti fakat bir ses duydu:

-Yerinde olsam oraya girmezdim.

Bütün askerler o adama döndü. Eski ve yırtık elbiselerin arasında bir adamdı. Rey-veng:

-Sen de kimsin?

-Ben Uriel’in öğrencilerinden biriyim. Bu bölgede bazı otlar ve taşlar topluyordum.

-Burası çok tehlikeli gitmelisin.

-Sen buraya tehlikeli diyorsan içeri hiç girmesen iyi olur.

-İçeride ne var ve burada neler oldu?

-Burada büyük bir savaş oldu. Beyaz yeminliler buraya çok büyük bir orduyla geldiler. Tarikat askeleri ve orkların sayısı yeterli değildi. Bütün tarikat askerleri öldü hiçbiri de tapınağa giremedi. Ben şanslıydım. Çünkü saklanacak bir yer buldum. Şimdiyse bütün Beyaz Yeminliler içeri girdi. dışarıda kalan iki komutanın sesini duydum. Jinho’dan yaklaşık 100 kişilik bir ordu geliyor. Tapınağa girecekler. Beyaz Yeminliler ve Siyah Rüzgarlar arasında bir barış antlaşması var. Yani içeriye kolaylıkla girebilirler.

-Pekala öyleyse şimdi sen nereye gidiyorsun.

-Chunjo’ya gerçekten burası güvenli değil. Dedi adam. Rey-veng 10 kişi seçti ve onlara adamla beraber gitme emri verdi. Onlar uzaklaştıktan sonra:

-Askerler benim bir planım var herkes şimdi Jinho yolunda pusuya yatsın. Bütün Siyah Rüzgar askerleri gelince onları yakalayalım. Dedi. Herkes Jinho girişinde pusuya yattı. Gerçekten yarım saat sonra bir birlik geldi. Hepsi adaya girince giriş yolu Rey-veng’in askerleri tarafından kapatıldı ve Siyah Rüzgarlar’ın etrafı sarıldı. Tam saldırıya geçecekken bir Siyah Rüzgar askeri:

-Durun. Tamam. Teslim oluyoruz. Ne isterseniz yapın ama bizi öldürmeyin. Rey-veng merak etmeyin. Dedi ve Siyah Rüzgar askerlerinin elbiseleriyle kendi askerlerin elbiselerini değiştirme emri verdi. Chunjo askerlerinin 100’ü de Siyah Rüzgarlara benzedi. Geri kalan askerlerin 100’ünü esirlerle beraber Chunjo’ya gönderdi. Öbürlerine de Tapınağın önünde nöbet tutma görevi verdi ve içeri girdiler

BÖLÜM 6: TAPINAĞIN İÇİNDE

Rey-veng ve arkadaşları içeriye girdi. Fakat bir terslik vardı. İçeride ne bir Tarikat Askeri ne de bir Beyaz Yeminli vardı. İlk üç katın durumu aynıydı fakat sonra 4. kata geldiklerinde beklediklerini bulmuşlardı. Etraf Beyaz Yeminli kaynıyordu. Rey-veng oradaki bir Beyaz Yeminli’ye sordu:

-Ben Siyah Rüzgarların lideriyim. Lideriniz M-jung’u görmek istiyorum. Barış görüşmeleri için geldim.

-Tapınağın son katına gitti. Orada bulabilirsin.

-Peki. Dedi ve ilerlemeye devam ettiler. Yol boyunca pek çok Beyaz Yeminli çadırı ve Beyaz Yeminli gördüler. Ama ne bir Tarikat Askari vardı ne de başka bir şey. Sonunda son kata gittiler. Şeytan Kulesi çok rahat gözüküyordu. Son katta da Beyaz Yeminliler vardı. Hiçbir Kurbağa askeri ya da başka bir şey yoktu. Şeytan Kulesi’nin önüne kadar geldiler. Kulenin giriş kapısının önünde kule bekçisi de yoktu yaklaşık 10 tane Beyaz Yeminli Askeri kulenin kapısının önündeydi. Rey-veng:

-M-jung’la görüşmeye geldik kendisi nerede?

-Kulenin en üst katında

-NEEEEEEEEE? Ama nasıl? Orada Azrail var.

-Biliyoruz onu öldürdük. Kuledeki tüm şeytanlarla beraber. Dedi gardiyan. Rey-veng düşündü. Oraya giden bazı askerlerden sadece biri canlı bir şekilde Azrail’e kadar çıkabilmişti. O da zaten Azrail’le yaptığı dövüşte yenilmiş ve uyandığında kendini Joan’ın önünde bulmuştu. Nasıl geldiğini kendisi dahil hiç kimse bilmiyordu. Zaten aldığı yaralar yüzünden çok kısa bir süre sonra öldü. Bu düşüncelerle içeri girdi.


BÖLÜM 7: KULENİN GİZEMİ

Rey-veng daha önce hiç kuleye gelmemişti. Sadece gidip geri dönebilenlerin anlattıklarını biliyordu. Fakat içeri girdiğinde hiçbir şeytan yoktu sadece Beyaz Yeminliler vardı. Rey-vemg ve askerlerinin şaşkınlığı kat kat artıyordu. Önce vadi sonra tapınak şimdi de kule. Beyaz Yeminlilerden bazı rehberlerle beraber en üst kata çıkmaya yola koyuldular. Hiç zahmetsiz 6. kata kadar çıktılar yolda bir tek bile şeytan askeri yoktu sadece beyaz yeminliler vardı. 6. katta tıpkı köylerindeki gibi bir demirci vardı. Beyaz Yeminliler onu esir almıştı. Demirciye zorla bir kapı açtırdılar ve doğru ilerlemeye başladılar. 8. kata kadar geldiler orada bir beyaz yeminli kapıyı açtı ve içeri girdiler. Bütün oda Beyaz Yeminli askerleri’nin en güçlüleriyle doluydu. Taştan yapılma bir tahtta M-jung oturuyordu. M-jung:

-Hoş geldiniz Siyah Rüzgar askerleri. Umarım yorucu bir yolculuk olmamıştır.

-Hayır yorulmadık sadece biraz şaşkınım.

-Eminim ki tapınağı ve kuleyi ele geçirmemize şaşırmışsındır. Aslında vadiyi ele geçirmek için sadece Beyaz Yeminliler savaştı fakat tapınak ve kule için bir dostumuzdan yardım aldık.

-Kimmiş o? Dedi Rey-veng ve neden sonra:

-Benim. diye bir ses duyuldu. Gölgelerin içinden Dokuz Kuyruk geldi. Eskisinden daha güçlü gözüküyordu ve üstelik kafeste değil serbest haldeydi. M-jung:

-Dokuz Kuyruk ve ordusu sayesinde türm tapınak ve kule bizim oldu. Dedi. Dokuz Kuyruk bir süre Rey-veng’e baktı ve:

-Sen osun. Beni tapınakta yakalayan adam. Şimdi senin işini bitireceğim.

8. BÖLÜM

Dokuz Kuyruk hızlı bir şekilde Rey-veng’e doğru zıpladı ve pençesini tam saplayacakken Rey-veng yana doğru kaçtı. Dokuz Kuyruk’un pençesi yerseki betona saplanmıştı. İrkaç kere elini çıkarmayı denedi fakat başaramadı. Rey-veng:

-Hey, M-jung. Eğer Dokuz Kuyruk bana saldırmaya devam ederse bu antlaşma yürümez.

M-jung:

-Lord Dokuz Kuyruk, lütfen durun barış antlaşmasını engelliyorsunuz.

Dokuz Kuyruk:

-Chunjo Ordusu’yla barış antlaşması mı yapacaksın? Eğer öyle yapacaksan hiç durma. Dediği gibi pençesini yerden çıkardı. Rey-veng’in askerlerinin çoğu saldırı emri gelmeden saldırmak istemiyorlardı. Rey-veng eliyle saldırmak üzere olan askerlere durun işareti yaptı ve:

-Buraya barış için gelmiştik ama savaşmak istiyorsanız gerekeni yaparız. Dedi.

Dokuz Kuyruk:

-Sen o Chunjolusun bana yalan söyleme şimdi. Sen beni hapse tıktın bunun bedelini hayatınla ödeyeceksin. Dedi ve iki elini yere doğru tutup kaldırdı. İki yanında da bir birden birer Buz Golemi belirdi. Dokuz Kuyruk’un saldırı emriyle saldırıya geçtiler. Rey-veng elindeki kılıçla Buz Golemi’nin birinin iki elini de kesti fkat elindeki kılıç kullanılamaz hale gelmişti. Elindeki kılıcı öbür Buz Golemi’nin kafasına fırlattı. Golem’in kafasında bir çatlak oluştu. Rey-veng:

-Şimdi, Hue ve Leon.dedi. Hue ve Leon Chunjo’nun en iyi okçularındandı. Hue kapıya doğru Leon da M-jung’a doğru alevli ok fırlattı. M-jung’un ayağına gelen aleyli okun patlamasıyla M-jung duvara yapıştı. Hue’nin attığı ok sayesinde de kapının önüne kayalar düşüp çıkış ve girişi engelledi. Rey-veng:

-Saldırın. Diye bağırdı. Btün askerler Beyaz Yeminlilere ve bazıları da Dokuz Kuyruk’a saldırıya başladı. Dokuz Kuyruk bir yandan Buz Golemleri üretiyor bir yandan da gelen saldırıları savuşturuyordu. Rey-veng’in fakat dikkatini bir şey çekmişti. Her ürettiği golemle Dokuz Kuyruk’un enerjisi biraz daha azalıyor ve yoruluyordu. Rey-veng bunu avantaj olarak kullanabileceğini düşündü. Dokuz Kuyruk neden sonra Buz Golemi iüretimini kesti ve bir kenara çekildi. Onu korumak için 3 Buz golemi önünü kapamıştı. Bu Buz Golemleri en güçlüleriydi. Daha iri ve güçlülerdi. Rey-veng Buz Golemleri ile dövüşüyordu. Fakat askerlerinin durumu hiç iyi değildi. Askerler hem Beyaz Yeminliler hem de golemlerle uğraşıyordu. Rey-veng odanın duvarına doğru yaklaşınca arkasından bir ses duydu:

-Hey savaşçı eğer beni buradan çıkartırsan sana yardım ederim.

Rey-veng hemen arkasını döndü. Gördüğü şey karşısında ürktü ve birkaç adım geri çekildi. Tam karşısında Azrail duruyordu. Bir kafesin içerisindeydi. Daha önce hiç onu görmemişti. Fakat onu görüp de yaşayabilip geri dönebilen savaşçıların anlatımlarına ve resimlerine birebir uyuyordu. Azrail:

-Beni buradan çıkartırsan Dokuz Kuyruğu öldürmene yardım ederim ve söz veriyorum size zarar vermem.

ve son...

Herkese iyi eğlenceler, İyi forumlar
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst