Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Oyunlar ve Hikâyeleri

Sfenks

<marquee behavior="alternate"><font color="red" si
Uzman Üye
Katılım
10 Mart 2013
Mesajlar
1,200
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.hayatmmo.com
Sanitarium

Her şeyin bir anda kararması... Kulağa oldukça korkunç geliyor, değil mi? Ama durun, bunun daha kötüsü de var! Ya o karanlıktan sonra gözünüzü bir akıl hastanesinde, gerçek mi yoksa hayal mi olduğuna karar veremediğiniz bir alemde açarsanız? İşte Sanitarium, Max Laughton’ın bir trafik kazası sonrasında gözünü böyle bir alemde açmasıyla başlayan, point & click tarzı bir adventure oyunuydu. Böylece “Amnesia” denen hastalığın nasıl bir şey olabileceğini de öğrenmiş olduk. Kimi sahnelerde bir hayali, kimilerindeyse gerçeğin ta kendisini oynadık. Bu iki alemin karışımı olan tuhaf diyarlarda da bulunduk. Sonuç olarak benzerine zor rastlanır bir hikayeyi, olağanüstü müzikler eşliğinde oynadık ve böylece Sanitarium, zihnimizde tuhaf bir yer edinmiş oldu.



Resident Evil

Raccoon City’nin dışındaki bir malikanede garip olayların döndüğünü haber alan S.T.A.R.S. ekibi, olay yerini incelemek için gönderildi. Chris Redfield, Jill Valentine, Albert Wesker ve o lanet virüs ile tanışmış olduk böylece. Ancak olay orada olanlarla kalmadı ve bu sefer virüs Raccoon City’ye dadandı. Böylece Leon S. Kennedy ve Claire Redfield sahneyi devraldı. Sonunda Raccoon City ve Umbrella tarih oldu ama bu sefer de virüs, yerini daha vahşi bir bakteriye bırakarak olaya uluslararası bir boyut kazandırdı. En son Leon S. Kennedy’i İspanya’da, Chris Redfield’ı ise Afrika’da gördük ve hikaye hala nihayetine ermiş değil.




Half-Life

Dr. Gordon Freeman adındaki bir fizikçiydik bu hikayenin içinde. Black Mesa adlı bir araştırma merkezinin gizli bir deneyine katıldık ve ne olduysa o deneyden sonra oldu. "Xen" adlı bir boyuta açılan yırtıklar oluştu ve böylece iki ateş arasında kalıverdik. Bir yanda Xen boyutunun çirkin yaratıkları, diğer yanda bu yaratıkları ve bütün görgü şahitlerini yok etmeyi planlayan ABD askerleri... Olaylar bu doğrultuda ilerleyip giderek renklenecek ve böylece Half-Life, 1998 yılının en iyi FPS oyunu olarak tarihe damgasını vuracaktı. Half-Life 2 ise bu başarıyı neredeyse ikiye katladı. Tabii ki bu başarıdaki büyük paylardan birisi de yine oyunun hikayesine ait olacaktı.




Diablo

"Sanctuary" adında bir dünya, "Tristram" adında bahtsız bir şehir, bu şehirdeki bir katedral ve bu katedralin altındaki bir labirent... İşte her şey burada başladı ve Diablo burada kendine can buldu. Kahraman olmuştuk onu yok ettiğimizde ama onun sinsi planlarının bir parçasıydık sadece. Üç kardeşti onlar: Diablo, Mephisto ve Baal... Eskinin kadim güçleri tarafından hapsedilmişti bu zebaniler ama Diablo artık uyanmış, kardeşlerini de uyandırmak üzere yola çıkmıştı. Onları ya durdurmalı ya da Sactuary’nin cehennem olmasına göz yummalıydık ama başardık... Durdurduk onları! Ama uzun yıllar sonra korkunç fısıltılar tekrar kol gezmeye başladı Sanctuary topraklarında.



Final Fantasy

Eğer oyunların hikayelerine önem veriyorsanız, Square Enix adı geçtiği zaman bu konuda hiçbir şüphe kırıntısı kalmaz içinizde. Hele ki konu Final Fantasy (FF) gibi bir oyunsa sadece hikayesi için bile oynarsınız bu oyunu. Nasıl bir hayal gücüdür bu seriyi 20'ye yakın oyun boyunca aynı kalitede sürdürebilen? Serinin özellikle yedinci oyunu o kadar kusursuz bir hikayeye sahipti ki oynayan herkesi kendine resmen hayran bıraktı. Bu oyundaki Cloud, FFIX’daki Zidane ve serinin diğer oyunlarındaki bir ordu karakter ismi, zihinlerde kalıcı yer edecek kadar kaliteli olmayı başardı. Öyle ki serinin her bir oyunu, ayrı birer yazıya konu olacak kadar detaylı hikayelerden oluşuyor. Buradan da şu sonuç çıkıyor: “Final Fantasy adının geçtiği yerde akan sular durur!”





Metal Gear Solid

PlayStation ailesinin göz nuru olan oyunlardan bir tanesidir Metal Gear Solid (MGS). Bu başarıdaki payın önemli bir kısmını da Solid Snake’in kendisi üstlenir. Sigara içmekten kartlaşan ama karizmasından zerre taviz vermeyen ses tonu, sert tavırları ve savaş tecrübesi ile maceradan maceraya taşıdı bizi Solid Snake. Hideo Kojima sağ olsun, serinin bütün oyunlarında bir oyundan çok bir filmin içerisinde yer aldık. Metal Gear denen o dev robotlardan birini indirdik derken bir diğeri peydahlandı. Sırf bu yoğun hikaye yüzünden saçına aklar düştü Solid Snake’in ama yılmadı ve bizi yalnız bırakmadı. Bir oyunda hikaye kadar hikayenin işlenişinin de önemli olduğunu resmen vurguladı bize MGS serisi.



Assassin's Creed

Assassin’s Creed serisi, bir oyundan çok bir tarih dersi oldu bizim için. Oyunun konusu aslında günümüzde geçiyordu. Desmond Miles’ı, özel bir cihaza bağlanmasından sonra Order of Assassins denilen bir tarikatın en gözde suikastçılarından biri olan Altair’in hafızasına yönlendirildik. Batı ve Doğu dünyası arasında yaşanan siyasi çekişmeler, araya giren mezhep kavgaları ve bunları süsleyen entrikalarla dolu bir hikayenin baş kahramanı oluverdik bir anda. Bu da yetmedi, serinin ikinci oyununda Venedik’e açıldık. Yine Desmond’ın hafızasından yola çıktık ve bu sefer Ezio oldu adımız. Ailemizin katledilmesiyle suikastçı olmaya karar verdik ve olaylar daha derin boyutlara doğru yol almaya başladı. Olayın en güzel tarafı, en yakın dostumuzun Leonardo da Vinci olmasıydı.





BioShock

Andrew Ryan, 1946 yılında, deniz altında ütopik bir şehir kurar ve bütün bilim adamlarını, sanatçıları ve seçilmiş kişileri buraya doluşturur. Amaç, dünyadaki çarpık düzenden farklı bir toplumun temellerini atmaktır ve Rapture, amacına ilk etapta ulaşmıştır. Ancak “ADAM” denilen ve insana doğaüstü güçler veren bir maddenin keşfedilmesinden sonra madalyonun diğer yüzü görünmeye başlar. Frank Fontaine, bu maddeyi ele geçirerek pazarlamaya başlar ve Andrew Ryan’a karşı ekonomik savaş başlatır. Biz de Andrew Ryan’ın oğlu olarak bu hikayede yer alır, Little Sister, Big Daddy derken kendimizi Rapture’a kaptırıveririz. Sonrasında bir gün gelir, kaba bir zırhın içinde uyanırız ve aynaya baktığımızda karşımızda bir Big Daddy görürüz...



Call of Duty 4: Modern Warfare

Imran Zakhaev, eski Sovyetler Birliği’ni tekrar bir araya getirmek için gizli bir örgüt kurdu. Bu oluşumu engellemek isteyecek dış güçlerin tehditlerini engellemek için de Ortadoğu’da karışıklık çıkarmak zorundaydı. Bu görev için Khaled Al-Asad seçildi ve Başkan Yasir Al-Fulani’nin basın önünde idam edilmesiyle S.A.S. komandolarının bölgedeki operasyonları başlamış oldu. MW, bu hikayeyle o kadar büyük bir başarı yakaladı ki ikinci MW hikayesi bile bu başarının kısmen de olsa gerisinde kaldı. Tekrar tekrar oynanacak kadar kaliteli olan, bir solukta biten bir hikayeydi MW hikayesi.



Dragon Age: Origins

Her ne kadar temeli iyi ve kötü arasındaki klasik hikayelere benzese de DAO, hikayesini ince ve detaylı bir şekilde işleyerek bir destana çevirmeyi bildi. Ferelden’e konuk olduk bu hikayede. Asırlardır bir tehdit unsuru olan Darkspawn, tekrar kendini göstermeye başlamış ve böylece Grey Warden’lar yeniden ortaya çıkmışlardı. Önce küçük bir hikayeyle başladık oyuna ve bir Grey Warden olarak hikayenin kalbine doğru ilerledik. Hikaye derinleştikçe aldığımız haz büyürken, sorumluklarımız da arttı. Ne de olsa hikayenin sonunda büyük bir tehdit, Archdemon gibi bir tehdit bekliyordu bizi.



Grim Fandango

Manuel Calavera’yı hatırladınız mı? Bir zamanlar LucasArts bünyesinde çalışan Tim Schafer tarafından kaleme alınan bir hikayeydi Manny’nin hikayesi ve temelini Aztek uygarlığının “ölümden sonraki yaşam” inanışından alıyordu. "Ölüm Departmanı" adındaki bir seyahat acentesinde, ölen insanları dört yıllık huzur yolculuğuna çıkaran lüks seyahat paketlerini pazarlamakla görevliydi Manny. (Aklıma geldikçe hala gülüyorum.) Tam da şirketin birinci sınıf zengin müşterilerine gözünü dikmişken kendini gizli bir örgütünün pis işlerinin içerisinde buluverdi. Bundan sonrasındaysa Manny’yi dört yıllık tuhaf ve komik bir macera bekleyecekti.





Monkey Island

Hayır... Ne LucasArts’a, ne de Tim Schafer’a torpil geçiyorum. Sadece yiğide hakkını vermeye çalışıyorum. Hem zaten böyle bir konu başlığı olur da bu başlığa Guybrush Treepwood girmez mi? Önce “The Secret of Monkey Island” dedik. Guybrush’ı korsan yaptıktan sonra hayatının aşkı Elaine ve ezeli düşmanı LeChuck ile tanıştırdık. Hemen ardından LeChuck’s Revenge geldi ve bu sefer gizli bir hazinenin peşine düştük. Derken Elaine’i kendi ellerimizle Monkey Island’ın lanetine kaptırdık. Bundan da yakayı kurtardık ama bu sefer LeChuck’ın şeytani sabrı, Escape From Monkey Island macerasında yapıştı yakamıza.




World of Warcraft

İtiraf edin, bu oyunu bu listede görmeyi beklemiyordunuz. Açıkçası bunu ben de beklemiyordum ama WoW’un destansı hikayesini es geçemezdim. Aslında bu oyunu ünlü yapan şey hikayesi değil ama işin içinde öyle bir hikaye var ki bütün detayları bir arada toparlamak yürek ister. Titan’ların Azeroth’a hayat vermesiyle başladı her şey. Her başlangıç gibi Azeroth’un başlangıcı da güzeldi ama ırklar arasındaki çıkar mücadelelerinden, anlaşmazlıklardan ve olaylara müdahale eden ilahi güçlerden sonra ikiye bölündü Azeroth. İkiye bölünen sadece Azeroth olmadı, burada yaşayan ırklar da ikiye bölündü. Böylece Horde ve Alliance arasındaki amansız mücadele başladı ve halen de devam etmekte.



Silent Hill

Bir gün elinize “Seni orada bekliyorum!” yazan bir mektup geçerse veya arabanız olmadık bir yerde arıza yaparsa korkun; çünkü yolunuz Silent Hill’a çıkacaktır mutlaka. Nicelerinin yolu düştü o lanet yere. Sayısız korkular ve dramatik hikayeler geçti o Silent Hill yazılı tabelanın arkasındaki sınırlarda. Harry Mason, karanlığa gömülmüş sis tabakasının verdiği huzursuzlukla kızı Cheryl’ı arıyordu Silent Hill sokaklarında. Ardından James Sunderland, yıllar önce kaybettiği karısından gelen bir mektubun izini sürerek düştü o karanlık tuzağa. Sırada Heather Mason, Henry Townshend ve Alex Shepherd vardı ve biz her Silent Hill hikayesiyle bir kat daha huzursuz olacağımızı biliyorduk artık.



Fallout

Yandaşı olan birçok RPG klasiği gibi Fallout serisi de bizi bambaşka bir dünyaya taşıdı. 2077 yılında meydana gelen ve dünya yaşamının sonunu getiren nükleer savaş sonrasında yaşananları temel alıyordu Fallout’un hikayesi. Bu büyük savaştan sonra insanlar "Vault" adlı yeraltı sığınaklarında yaşamak zorunda kaldılar. İlk Fallout macerası da işte bu sığınaklardan birisinde, Vault 13’te başladı ve bu sığınağın su ihtiyacını karşılamak için Water Chip’i aramaya çıktık. İkinci Fallout macerası, bu hikayenin 80 yıl sonrasına taşıdı bizi. Arroyo köyündeki kıtlığa son vermek için "GECK" adlı bir cihazın peşine düştük bu sefer. Serinin son oyunu olan Fallout 3 ise uzun bir aradan sonra öyle bir dönüş yaptı ki...




Prince of Persia

Çok uzun zaman önce başladı Prince’in hikayesi. 60 dakikalık bir zaman diliminde biricik prensesimizi kötü kalpli Jaffar’ın elinden kurtarmaya çalıştık o hikayede. Bu hikayenin arkasından bir oyun daha geldi ama Prince’in hikayesi böyle son bulmayacaktı. Olayın içine kum taneleriyle birlikte zamanın esrarengiz yüzü ve Doğu dünyasının fantastik efsaneleri girdi. Azad ülkesinin kralı Maharajah, zamanı kontrol altına alabilen Sands of Time’ı Island of Time’dan alarak ülkesine getirdi. Prince’in babası Shahraman’ın Azad’ı fethetmesinden sonra gelişen olaylar, Sands of Time’ın kötü yüzünü ortaya çıkardı. Bundan sonrasındaysa Prince, kendi elleriyle bozduğu zamanı tekrar kontrol altına almaya çalışacak, süregelen her aşamada daha büyük bir belaya bulaşacaktı.



Max Payne

Gözlerinizin yaşarmasına ramak kaldı, biliyorum. Evet... Karşınızda şu anda duran, kanıyla ve canıyla Max Payne’in ta kendisi. Bu adamın hüzünlü bir hikayesi vardır sizin de bildiğiniz gibi. Pembe çerçeveli yaşantısını bir anda kabusa çeviren bir olaydan, yani karısının ve kızının hunharca katledilmesinden sonra psikopata bağlamıştır. Klasik bir hikaye gibi görünse de bir oyunun film tadında olabileceğini ilk kez gözler önüne serenlerden oldu Max Payne’in hikayesi. Bunun öncesinde sadece klasik aksiyon filmlerinde, hatta direkt olarak Türk filmlerinde görürdük böylesi hikayeleri ki hala görüyoruz. Belki de bu yüzden, bizim duygularımıza bu derece yakın olduğu için çok sevdik Max Payne’i. Ve neyse ki Duke Nukem serisinin yalan olan devam hikayesi, Max Payne serisinin başına gelmedi. Max Payne 3 yola çokta çıktı ve sabrımızı zorlamaya başladı bile.



God of War

Ölüme meydan okumak, tanrılara kafa tutmak, kesmek, biçmek, doğramak... Oyun dünyasının en psikopat karakteri olan Kratos’un vasıflarıdır bunlar. Üstelik kendisi kadar psikopat olan bir hikayenin de baş karakteridir. Bir zamanlar Sparta ordusunun komutanı olan Kratos, savaş tanrısı Ares’i devirerek onun yerine geçer. Olympos’ta yaşanan entrikalar sonucunda Kratos’tan tanrısal güçleri alınır. Böylece gözüne Zeus’u kestirir Kratos ve her şeyin sonunda Zeus, Kratos’un elinden kıl payı kurtulur. En nihayetinde ortama dahil olan Titan’lar, Kratos’la birleşerek Olympos’a saldırırlar. Şimdi bana söyleyin; bugüne kadar bu hikayeden daha uçuk başka bir hikayeye rastladınız mı?



Tom Clancy's Splinter Cell

Splinter Cell serisini bu listeye dahil edip etmeme konusunda kararsızdım aslına bakarsanız. Lakin Bunu yapmazsam Sam Fisher’ın hakkını yemiş olacaktım. Klasik bir “ajan” hikayesini konu alıyordu Spinter Cell serisi; hatta “klişe” diyesim geliyor ama dilim varmıyor. Ancak bu klasik yapı, dört oyunluk seri boyunca giderek kalıplarının dışına çıkıp kalitesini her aşamada yükseltmeyi de bildi. Öyle ki Tom Clancy's Splinter Cell: Conviction’da olaylar tamamen çığırından çıktı. Kızının ölümünün bir kaza sonucu olmadığını öğrendi Sam Fisher ve bütün kariyerini geride bırakarak bu cinayetin sorumlularının peşine düştü. Kısacası Splinter Cell hikayesinin klasik sınırları, bu oyunla birlikte hiç olmadığı kadar genişledi.


 

Hayatısev

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
Katılım
21 Kasım 2016
Mesajlar
41
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Paylaşım için teşekkürler kısa ve öz olmuş çoğu :D
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst