Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

Sinema Nedir ?

Sfenks

<marquee behavior="alternate"><font color="red" si
Uzman Üye
Katılım
10 Mart 2013
Mesajlar
1,200
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.hayatmmo.com
Bu Konumda Sizlere ; Sinemayı Farklı Bakış Açılarıyla Anlatmak İstedim.



Sinema sanatı 20. Yüzyılda gelişmiş, kendinden önce yaygınlık kazanmış bulunan resim, heykel, müzik, mimarlık gibi çeşitli sanat dallarına dayalı, büyük teknik beceri gerektiren karmaşık bir sanattır.
İzleyiciyi karartılmış bir salonda perdeye yansıyan kendi somut gerçekliğiyle etkiler. Saydam bir film şeridi üzerindeki görüntüler ışığın yardımıyla bir perdenin üzerine art arda düşürüldüğünde, gözümüz bu görüntüleri hareket ediyormuş gibi algılar. Bunun nedeni beynin, gözün ağ tabakası üzerine düşen görüntüyü, görüntü yok olduktan sonra kısa bir süre daha saklamasıdır. Ağ tabakadaki yansıma gerçekten göründüğü süreden daha uzun bir süre algılandığından, bir cismin görüntüsü kaybolmadan öbür cismin görüntüsü ağ tabakaya düşerse, film karelerinden göze yansıyan her görüntü birbirinin devamı olarak, yani hareket ediyormuş gibi görünür. Bu beynin yarattığı görsel bir hareket yanılsamasıdır.
“gözlerimiz kusursuz olsaydı, sinema olmazdı”
Bu söz bilimsel olarak sinemanın icadının tek koşulunu açıklıyor. Sinema, bir olayı yada öyküyü bu yöntemle anlatmaya dayanan görsel bir sanat dalıdır.
Görüntülerin kaydedildiği film şeridi saydam bir madde olan selüloitten yapılmıştır. Görüntüler filmin üzerine sinema kamerasıyla kaydedilir.



Hazırlanan film laboratuvarda çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra gösterime hazır duruma gelir. Bir film makarasına sarılarak projeksiyon makinesine takılır. Makara belirli bir hızla dönerken, projeksiyon makinesinden çıkan ışık filmi aydınlatarak, hareketli görüntüler biçiminde perdenin üzerine yansıtır.





Günümüzde sinema filmlerinde 1 saniyede 24 kare görüntü gösterilmektedir. Sinemanın ilk yıllarında çekilen sessiz filmlerde ise 1 saniyede ancak 16 kare görüntü gösterilebilmekteydi. Sessiz filmler bugünkü gelişmiş aygıtlarla gösterildiğinde figürlerin çok hızlı hareket etmeleri de bu yüzdendir.Film çekme aygıtı olan kamera, fotoğraf makinesi ile aynı ilkelere dayanarak çalışır. Ama fotoğraf makinesinden en önemli farkı görüntüleri belli zaman aralıklarıyla ve son derece hızlı bir biçimde film şeridinin üzerine kaydetmesidir.Kullanılan film şeridine göre sinema kameralarının başlıca 70 milimetrelik, 35 milimetrelik, 16 milimetrelik ve 8 milimetrelik türleri vardır.70 milimetrelik kameralar büyük ve görkemli görüntüler elde etmek için, 16 milimetrelik hafif kameralar bazı özel çekimlerde ve belgesel filmlerde, 8 milimetrelik kameralar amatörlerce kullanılır. Sinema filmleri genellikle 35 milimetrelik kameralarla çekilir.İlk film cihazına büyülü fener (lanterne magique) denmişti.



Büyülü fener küçük boyutlarda ve tek kişinin izleyebilecegi görüntü karelerini bir ışık kaynağı (genelikle gaz lambası) ve lenslerden oluşan bir aygıt sayesinde, duvara yansıtarak izlenebilir hale getirmiştir. Büyülü fener adlı aygıtın çalışma prensibini, 16.yüzyılda leonardo da vinci “camera oscura” (karanlık oda) fikrini ortaya atarak başlatmıştır. Bir asır süresince geliştirilen bu fikire son halini Avusturyalı Kircher vermiştir.



İlk kez, 1671′de cizvit Athanasius Kircher tarafından “Ars Magna Lucis Et Umbrae” isimli eserde tanımlanmıştır. Kircher’in yeni bir buluşu tanıtmaktan ziyade zaten var olan bir aygıtı tasvir ettiği kabul görülür. O dönemde, bir gaz lambası ve mercekler yardımıyla cam plakalar üzerine çizilmiş görüntüler uygun bir yüzeye yansıtılabiliyordu. Bu nedenle, büyülü fener modern slayt makinasının atası kabul edilmektedir.19. Yüzyılda ingiltere’de büyülü fener’leri ile seyahat eden ve çok sayıda slaytı arka arkaya halka izlettiren kişiler ortaya çıktı. Bu dönemde slaytlarla birlikte özel efektler de kullanılmaya başlandı. O dönemdeki en meşhur izlence “rat-swallower”dı. Bu izlencede fareler uyuyan bir adamın ağzına giriyordu.







-------------------------------------------------------------------------





Bir ekran üzerine hareketli görüntüler düşürmek suretiyle sosyal, ekonomik, kültürel konularının perdeye aktarılması ve yönetilmesi işlemi. Sinema, tam olmamakla beraber tiyatronun sahneden perdeye aksetmiş şekli olarak da tarif edilebilir. Sinema filmlerinin çoğaltılabilmesi ve her yerde kolaylıkla gösterilebilmesi, büyük halk kitlelerinin sinemadan etkilenmesine sebep olmuştur. Sinema kültür ve eğitim alanlarında olduğu kadar, eğlence ve her türlü propaganda alanında da geniş bir şekilde faaliyet göstermektedir. 1960’larda televizyonun dünya çapında yaygınlaşmaya başlamasıyla önemini kaybeder olmuşsa da, televizyonda da kendisine bir yer bularak tesirini sürdürmeye devam etmiştir
Tarihi: Sinema ilk olarak 1894 senesinde Thomas A. Edison’un kinetoskop’u geliştirmesiyle başlamıştır. 1895 senesinde ise Paris’te Lumiére’nin sinematografi’yi bulmasıyla görüntüler daha tatminkar bir duruma girdi. Sinemanın başlangıcı esasen 1824 senesinde laboratuar çalışmaları şeklinde Londra’da Peter Mark Roget’in, çizgi resimlerin bir disk üzerine yapıştırılarak döndürülmesiyle başlamış, bunu 1860 senesinde fotoğraflı disk ve bunu da 1890 senesinde selülozik film şeridi takip etmiştir. İlk basit sinematoskopu 1861 senesinde Phladelphialı mühendis Coleman Sellers yapmıştır. Bu makinayı Thomas Edison ve Thomas Armat geliştirdiler.Sinemanın sanat ve ticaret ortamına girişi 1903 senesinde Büyük Soygun (The Great Train Robbery) filmiyle başlar. 1912 senesine kadar sessiz filmler’le gösteri yapılmış, bu tarihten sonra film yanına bir de hareketlerle ahenkli sesler veren fonograf konulmuştur. 1923Êsenesinde sesin selüloz film üzerine kodlanmış bir şekilde, resimlenmesinden sonra sesli filmler başarılı olmaya başlamıştır. 1927 senesinde hazırlanan sesli The Jazz singer filmi sesli filme tam geçiş kabul edilir.1935 senesinde başlayan renkli film çekim çalışmaları 1939 senesinde Rüzgarla Gitti (Gone withthe wind) filmiyle başarılı oldu. Bu buluşu sinemaskop film tekniğinin bulunuşu takip etti. 1952 senesinde üç boyutlustereoskopik 3-D sinema tekniği popüler oldu. Sinemaskop 55, M-G-M panavizyon gibi daha birçok teknik buluşlarla, sinema tiyatro sahnesindeki canlılıktan ayırt edilemez duruma getirildi. Sinema filmi hazırlanışı: Sinema filminin hazırlanışı çok geniş çalışma ister. Filmin konusunu ihtiva eden senaryo veya film yazılı doküman, tarihi bir belge, film direktörü kontrolünde hazırlanır. Senaryo daha sonra sahnelere ayrılır. Sahneler arası kostüm, makyaj ve yan hazırlıklarla geçer. Sahnelerdeki görüntü seçimi direktöre aittir. Çekimi yapılan sahnelerin birbiriyle çok iyi uyum içinde olması lazımdır. Çünkü film seyredilirken kısa bir hikayeye benzer. Konular ve görüntüler arasında kesikliği affetmez. Film çekilirken sahnelerdeki görüntülerin seyirciyi, kendisine bağlayıcı şekilde olması icab eder. Mesela dövüş yapan iki aktörün uzaktan çekilen filmi fazla ilgi uyandırmadığı halde yumrukların şekli, kafaya vurulan bir taş, burundan akan kanın çeneden süzülüşü, yırtılan elbisenin görüntüleri gerçek bir kavga seyrediyormuşcasına seyircinin nefesini kesebilir. Bu arada, ses, ışık ve diğer faktörler direktöre yardımcı mühim unsurlardır. Film seti sahnede seyirciye konuyla ilgili mümkün mertebe çok bilgi verecek özellikte hazırlanır.Sinemada bir başka metod da çizgi film çekimidir. Çizgi film ilk olarak 1877 senesinde Fransız EmileReynaud ile başlar. 1906 senesinde ABD’de yapımına başlanan çizgi filmler büyük gelişmeler kaydederek 1923 senesinde Hollywood’da Walt Disney’in çizgileriyle zirveye ulaştı. Kompüterin çizgi film tekniğine girmesiyle kalitede süratli artış olmaya başladı.Sinema makinasının çalışması: Sinema makinası bir projeksiyon aleti olup, film kamerası tarafından kaydedilen seri haldeki görüntüleri ekrana yansıtır (Bkz. Projeksiyon). Görüntüler gözün fark edemiyeceği hızla değiştiği için, ekrandaki görüntü hareketli zannedilir. Bu hadise güneşe çok az bakıp gözünü kapatan bir kişinin gözünde, bir müddet karartı izinin devam etmesi esasına dayanır. Sinema makinasının prensip olarak ışık üreten bir lambası, ışığı yansıtan reflektörü, film şeridini belli bir hızla hareket ettiren mekanizma, film hızı ile koordineli olarak ışığı kesip tekrar açan, döner diyafram mekanizması ve mercekleri vardır. Işığın kesilip açılma sayısı saniyede 24 veya 48 adettir. 48 sayısıışık titreşimini azaltmak içindir.Filme ses, fotoğraf tekniğiyle kaydedilir. Ses modüle edilmiş ışık haline çevrilerek film üzerine düşürülür. Modülasyon işlemi, mikrofondan gelen ses titreşimlerinin yükseltilerek, hassas bir galvanometrenin manyetik saha içinde asılı duran bobinine tatbik edilir. Galvanometre aynası bu bobine bağlı olduğu için bobin titreşimleri, aynaya gönderilen ışığı da aynı şekilde titreştirir. Bu titreşimli ince ışık film üzerinde görüntülenir. Sesin filmden elde edilmesi de arada fotosel kullanıldığında bu işlemin tersidir. Mikrofonun yerini hoparlör alır. Sesin ışık olarak kaydı özel ışık tüpüyle de yapılmaktadır. Işığın saniyede 24 defa kesilip açılabilmesi için, film üzerinde ses görüntü kaydının yapıldığı kenarın karşısındaki diğer kenara resimler arasına gelecek şekilde delikler açılmıştır. Makina çalışırken bu deliklere giren pim mekanizması, ışık sistemini film akış hızına dolayısıyle resimlerin mercek önünden geçme hızına göre çalıştırmış olur.Oskar mükafaatı: Sinema filmleri her sene yapılan film festivalleri sonunda yirmi beş dalda mükafaatlandırılır. Oskar mükafaatı olarak isimlendirilen bu değerlendirme seçimlerini tanınmış, güçlü aktör, film yazar ve yöneticileri yaparlar.
Sözlükte "sinema" ne demek?

1. Film göstermeye yarayan özel bir makineyle görüntülerin beyazperdeye yansıtıldığı salon ya da yapı.
2. Güzel sanatların dalı olarak, yansıtılmaya uygun olan filmleri gerçekleştirme ve yaratma sanatı.

Sinema kelimesinin ingilizcesi

[SINema] n. movie, cinema, movie theater, the movies, movies, picture palace, silver screen, picture theater, pictures, movie house, cinematography, flicks
pref. cine
n. movie theater, theater, theatre [Brit.]
Köken: Fransızca





-----------------------------------------------------------

Andre Bazin'in etkisinin yıllar boyunca eksilmeden süreceğine kuşku yok. Bir gün sinema yok olsa bile, onun yazıları yaşayacak, kimbilir belki de gelecek nesiller sinemayı onun yazılarından öğreneceklerdir. Onun yazıları ışığında insanoğlu kafasında, dörtnala koşan atları, güzel bir yıldızın yakın çekimini ya da ölen bir kahramanın kımıldayan gözünü, bir perde üzerinde hayal etmeyi deneyecektir. Onun sayfaları, sinema sanatı yok olsa bile, kendini enkaz olmaktan kurtaracak ve arkeolojik kalıntılar gibi, hayal gücümüzü aşan sanatsal başyapıtları gün ışığına çıkartacaktır.












----------------------------------------


Sinema sanatı 20. yüzyılda gelişmiş, kendinden önce yaygınlık kazanmış bulunan resim, heykel, müzik, mimarlık gibi çeşitli sanat dallarına dayalı, büyük teknik beceri gerektiren karmaşık bir sanattır. İzleyiciyi, karartılmış bir salonda perdeden yansıyan kendi somut gerçekliğiyle etkiler.


Saydam bir film şeridi üzerindeki görüntüler ışığın yardımıyla bir perdenin üzerine art arda düşürüldüğünde, gözümüz bu görüntüleri hareket ediyormuş gibi algılar. Bunun nedeni beynin, gözün ağtabakası üzerine düşen görüntüyü, görüntü yok olduktan sonra kısa bir süre daha saklamasıdır. Ağtabakadaki yansıma gerçekte göründüğü süreden daha uzun bir süre algılandığından, bir cismin görüntüsü kaybolmadan öbür cismin görüntüsü ağtabakaya düşerse, film karelerinden göze yansıyan her görüntü birbirinin devamı olarak, yani hareket ediyormuş gibi görünür. Bu beynin yarattığı görsel bir hareket yanılsamasıdır. Sinema, bir olayı ya da öyküyü bu yöntemle anlatmaya dayanan görsel bir sanat dalıdır.
Görüntülerin kaydedildiği film şeridi saydam bir madde olan selüloitten yapılmıştır. Görüntüler filmin üzerine sinema kamerasıyla (film çekme makinesi) kaydedilir. Gösterim sırasında bunlar projeksiyon makinesiyle hareketli görüntüler biçiminde perdenin üzerine yansıtılır. Filmi çekilecek cisimden yansıyan ışık kameranın merceğinden geçerek, filmin ışığa duyarlı yüzeyindeki kimyasal maddeleri değişikliğe uğratır ve görüntü oluşturur. Hazırlanan film laboratuvarda çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra gösterime hazır duruma gelir. Bir film makarasına sarılarak projeksiyon makinesine takılır. Makara belirli bir hızla dönerken, projeksiyon makinesinden çıkan ışık filmi aydınlatarak, hareketli görüntüler biçiminde perdenin üzerine yansıtır.
Selüloit sağlam ve esnek bir madde olduğu için makaralara ve makinelere kolaylıkla sarılıp takılabilir. Çekim sonrasında birleştirme (montaj) aşamasında istenmeyen görüntüler kesilip çıkarılarak, kalan bölümler özel bir tutkalla ya da yapıştırıcı saydam bir bantla birleştirilebilir. Aynı zamanda ışığa son derece duyarlı olduğundan üzerindeki görüntüler net bir biçimde ve istendiği kadar büyütülebilir.
Sinemada, 7,5-300 metre uzunluğunda, 70, 35, 16 ve 8 mm eninde film şeritleri kullanılır. Film şeridinin kenarlarında düzgün aralıklarla sıralanmış delikler vardır. Bu delikler film şeridinin kamera makarasına ya da projeksiyon makinesinin dişlilerine sağlam bir biçimde sarılmasını, kaymadan dönmesini ve görüntülerin eşit aralıklarla yansımasını sağlar. Hareketli görüntüler elde etmek için gösterim sırasında filmin belirli ve değişmez bir hızla ilerlemesi gerekir. 35 milimetrelik profesyonel filmler her görüntü karesi için dört delik, 16 milimetrelik ve amatör filmler bir delik ilerler. Sesli filmlerde ekrandan saniyede 24, sessiz filmlerde 16 görüntü karesi geçer. Sessiz filmler bugünkü gelişmiş aygıtlarla gösterildiğinde figürlerin çok hızlı hareket etmeleri bu yüzdendir.
Film çekme aygıtı olan kamera, fotoğraf makinesi ile aynı ilkelere dayanarak çalışır. Ama fotoğraf makinesinden en önemli farkı görüntüleri belli zaman aralıklarıyla ve son derece hızlı bir biçimde film şeridinin üzerine kaydetmesidir. Kullanılan film şeridine göre sinema kameralarının başlıca 70 milimetrelik, 35 milimetrelik, 16 milimetrelik ve 8 milimetrelik türleri vardır. 70 milimetıelik kameralar büyük ve görkemli görüntüler elde etmek için, 16 milimetrelik hafif kameralar bazı özel çekimlerde ve belgesel filmlerde, 8 milimetre-
lik kameralar amatörlerce kullanılır. Sinema filmleri genellikle 35 milimetrelik kameralarla çekilir.
Lumiere Kardeşler'in hem alıcı, hem de gösterici olan sinematografındanbu yana kameralar önemli değişiklikler geçirdi. Gösterici ve alıcı birbirinden ayrıldı, boyutları küçültüldü ve daha kullanışlı duruma getirildi. Elle çalışan kameraların yerini motorla çalışan kameralar aldı.
Motor gürültüsünü önleyen bir sistem eklenerek görüntüyle birlikte sesi de kaydeden sesli kameralar geliştirildi. Bugün kullanılan 35 milimetrelik kamera hareketli görüntü için saniyede 24 kare çeker. Bu hız artırılarak ya da azaltılarak hareketin hızlı ya da yavaş olması sağlanır.



Gösterim sırasında projeksiyon makinesinin obtüratörü film karelerinin arasında kapanır ve ışığı keser. Ama bu o kadar hızlı bir biçimde olur ki, gözümüz hareketlerin aslında kesintili olduğunu ayırt edemez.






-----------------------------------------------------------



Bağımsız Sinema Nedir ?

Büyük stüdyolardan bağımsız olarak çekilen, genellikle yaratıcılarının özverili çabalarıyla gerçekleştirilen ve 'stüdyo filmleri'yle karşılaştırılamayacak kadar düşük bütçeye sahip filmleri bünyesinde toplayan bir tür ya da akım diye tanımlayabiliriz ‘bağımsız sinema’yı. Bu ‘isyankâr’ akım, dünyanın her ülkesinde kimlik bulma şansına sahip gibi görünmesine karşın, temelde ve özellikle Amerikan sinema endüstrisi içinde (aslında dışında) varlığını sürdürür (Murat Özer)ÖNCE SİNEMA VARDI
1895 Lumiere kardeşlerin Grand de Café’deki gösterisinden itibaren sinema çok yol katetti. Önceleri kısa ve hızlı çekilen kareler sonradan normal hızına ulaştı, ses eklendi, müzik eklendi, renklendirildi, cinemaskop oldu. Bu sure zarfında film çeken firmalar çok paralar kazandılar ve büyüdüler. Bazı ülke sinemalarında sektör dışı bir hareketlenmeler başladı. İlk olarak 1956’da Lindsay Anderson, Karel Reisz, Tony Richardson tarafından yönlendirilen, Anderson ve Reisz’in editörü oldukları (1946-1952) Sequence dergisinde düşüncelerini yayınlamaları Özgür sinemanın ilk adımları olmuştur. Amaçlarını şöyle özetlemişlerdir. ‘Biz bu davranışımızla, özgürlüğe inandığımızı gösteriyoruz.’Bu akımın etkisiyle ilk olarak Oh dreamland, Saturday Night and Sunday morning, Momma Don’t Allow, Together gibi filmler çekmişler. İngiliz sinema Enstitüsü tarafından da destekj gören bu akının yönetmenleri, ilk olarak belgesellerle başlayıp sonradan konulu filmlere geçmişlerdir.
PARA PARA PARA
Sanatların yedincisi olan sinema’nın, diğer dallara gore en büyük eksi tarafı, çokça paraya ihtiyacı olmasıdır. Belki oturduğunuz yerden, dünyaca ünlü bir müzik besteleyebilir veya bir resim yapabilirsiniz. Ama malesef sinema yapamazsınız. Sinema birçok unsurun bir araya geldiği ve yönetmen tarafından harmanlandığı, nakış gibi işlendiği bir sanattır. Bunu yapabilmenin ölçüsü ise paradır. Mesela bugün Hollwood’da çekilen büyük bir produksiyonun maliyet, 100-300 milyon dolar civarındadır. A kategorisindeki oyuncular film başına 20 milyon dolara kadar (Brad Pitt, Mel Gibson, Cameron Diaz) para almaktadırlar. B sınıfı film bile çekseniz maliyet, 10-30 milyon dolar arasında olacaktır. Böylesine büyük bir talebi karşılamak çok kolay değil elbet. Ülkemizde rakamlar biraz daha küçük. Eğer cebinizde 1 milyon dolar varsa rahatlıkla uzun metraj bir film çekersiniz. Daha ucuza çekerim dediğiniz duyuyorum. Fakat bir filmi çekmek, onu gösterebilirim demek değildir. Post production aşaması (Filmin pozitife aktarılması) filmin dublajı, altyazı eklenmesi, çoğaltılması, dağıtımı, reklamı derken maliyet hızla tavana vurmaya başlar.İşte böylesine koşullar altında çekilen filmlerin maliyetlerini karşılayan ana faktor film şirketidir. Yani sinema sektörü. Warner Bross, UIP, DreamWorks, Columbia gibi dev şirketler aynı anda onlarca film çekebilmektedirler. Türkiye’de bu sektor henüz oluşmamıştır. Her ne kadar bir sürü film şirketi olsa da ekonomik olarak kendi içinde bağımsız olan çok az şirket vardır (Plato film, Pana film) gibi…Eğer kendi bütçenizle film çekemiyorsanız yardıma ihtiyacınız var demektir. Bu konuda yapılacak tek şey, Kültür bakanlığına, Euroimages (Avrupa topluluğu sinema fonu) ve sponsorlara başvurmaktır.İşte bu noktada bağımsız sinema olup olmama seçimini yapmak zorundasınız. Eğer çekeceğiniz filmin tüm dış etkenlerden bağımsız olmasını istiyorsanız para alınan kuruluşların etkisinden kurtulmak gerekir. Eğer ki, çektiğiniz yapıma karışılıyor ve para veren kuruluşun istekleri doğrultusuna gidiliyorsa bağımsız olmak özelliğinizi yitirdiniz demektir.Bağımsız sinemayı sadece para açısından görmek yanlış elbette. Aynı zamanda siyasi ve toplumsal açıdan da bağımsız olmak gerekir. Mesela İranlı sinemacı Bohman Ghobadi Kaplumbağalar’da uçar filmini Irak savaşı sırasında Kuzey Irak’ta geçerek ciddi anlamda bir bağımsız sinemacı örneğini vermiştir. Ghobadi bu filmi ile savaşa ve silaha karşı bir duruş sergilemiştir.Bağimsız sinema genel olarak Hollywood’a karşı olan sinema olarak gözüksede her ülkede değişik formlarda dır. Bağımsız sinemacı once kendi ülkesinin sorunlarından daha sonra Hollywood sinemasından arınmak zorundadır. Bunu yapamıyorsa özgürlüğü yok demektir.Amerikan sineması kendi içinden de bağımsızlar çıkarabilmiştir. Bunlardan en iyi 3 örnek Spike Lee, Kevin Smith ve Darren Aranowsky’dir. Spike Lee özellikle zenci toplumunun sözcülüğünü yapmış, Kevin Smith ‘Dogma’ filmi ile dinsel öğelerle dalga geçmiş, Aranowsky ise ‘Requim for a Dream’ filmi ile uyuşturucu bağımlılarına oldukça nesnel açıdan bakabilmiştir.Uzakdoğundan esen bir bağımsız sinemacı ise Kim-ki Duk’tur. Boş ev, Yay, Sahil koruma, Fedakar kız gibi filmleri ile çok güzel bağımsız örnekler vermiştir. Kim-ki duk filmlerinde konuşmadan uzak, sade bir dil kullanıyor ve oyuncu performanları ile hikayesini anlatıyor.Türkiye’de kurallarını (ya da kuralsızlıklarını) yaratan Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Serdar Akar, Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu bağımsız sinemanın öncüleri olmuştur.Bir sonuç yazmak gerekirse insanoğlunun hem Ticari sinemaya hem de bağımsız sinemaya ihtiyacı vardır. Ticari sinema olmasa 1 milyar dolar bütçeli yüzüklerin efendisi filmlerini izleyebilirmiydik. Ya da bağımsız sinema olmasa Demirkubuz’un o gerçek insansı öykülerini nasıl öğrenebilirdik.Erhan IŞIK





--------------------------------------------



Tarihteki İlk Sinema Filmi Nedir ?İlk sinema filmi tren istasyonlarıyla ilgili bir belgesel filmiydi. Lumiere Brothers tarafından çekilen filmin belli bir konusu yoktu. Yani sinema, belgeselle başlamıştı. Belgeselin ilk gösterimi Garden Cafe isimli bir yerde 28 Aralık 1895 yılında yapıldı. Bu yeni icadı izleyenlerin çoğu, Lumiere Kardeşlerin yaptığının bir sihir olduğunu düşünüyordu. İlk senaryolu gerçek film ise 1902 yılında Georges Melis tarafından çekildi. Le Voyage Dans La Lune ( Aya Yolculuk) adlı film, Ay’a seyahat etmek isteyen bir grubun hikayesini anlatır ve tarihin ilk sinema örneği olarak kabul edilir. 19. yüzyıla kadar hareketli resimler tamamen görsel bir sanat olmasına karşın ilk sessiz filmler kamu tarafından beğenildi. 20. yüzyılın başında filmler öyküsel bir yapı geliştirmeye başladı. Kamera hareketleri filmin hikayesini daha etkili kılacak şekilde uygulanmaya başladı. Filmler sessiz olduğundan, salon sahipleri filmdeki hikâyenin geçiş şekline göre müzik üretecek bir piyanist veya orkestra kiralamaya başladılar. 1920'lerin başlarında çoğu film için bu amaçla hazır müzik listeleri oluşturuldu.İlk renkli film olarak; 1939 yılına ait Rüzgar Gibi Geçti (Gone with the Wind) ve Oz Büyücüsü (The Wizard Of Oz) isimli filmler bilinir. Fakat, ilk renkli film 1918 tarihinde yapılmış Cupid Angling isimli sessiz film olarak kabul edilir.
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst