Hızlı Konu Açma

Hızlı Konu Açmak için tıklayınız.

Son Mesajlar

Konulardaki Son Mesajlar

Reklam

Forumda Reklam Vermek İçin Bize Ulaşın

AŞKIN YÜZÜ | 15. Bölüm

YaSa22

Fahri Üye
Fahri Üye
Katılım
12 Temmuz 2014
Mesajlar
2,293
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Konum
GTA
Damla oradan ayrılırken dış kapıda Selim ile karşılaşmıştı. Selim de Damlaya çarpmamak için son anda durdurabilmişti kendini. İkisi de birbirlerine bir şey demeden öylece bakıyorlardı. Selim Damlanın burada olmasını merak ederken; Damla da son kez Busenin yukarıdaki halini Selime göstermemeye kararlıydı. Ne kadar arkadaşının sevdiği adam ile evlenecek olsa da, Damla için Buse hala önemliydi. Kapı da duran Selimi daha fazla meraklandırmamak için konuya giriş yapmaya başlamıştı çoktan.

“Özür dilerim az kalsın tokuşma yaşayacaktık. Ben davetiye için gelmiştim de. Buseye verdim, bir görsen ne kadar sevindi, ne kadar…”

“Saçmalama istersen Damla. Aşık olduğun birinin evlenmesine ne kadar sevinebilir sence bir insan? Söyler misin bana?” Damla da içinden ‘haklı çocuk’ diye geçiriyordu. Busenin sevindiğini söylemesi ona bile saçma gelmişti. Kendini Busenin yerine koyunca yüzünü buruşturmuştu. Yağızın tekrar Buse ile olduğunu görmek veya evlendiklerini görmek cehennem azabı gibi bir şeydi. O yüzden kırdığı pot Buseyi kurtarmaktan ziyade, onu daha da batırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Ne derse desin, yukarı ağlayan arkadaşını saklayamayacağını biliyor, artık olacakları serbest bırakmaya karar vermişti.

“Haklısın. Yağızın elimden alınmasını kaldıramazdım inan bana. Neyse ben gideyim artık. Görüşürüz.”

“Görüşürüz…” Damla, Selimin yanından ayrıldıktan sonra hemen arabanın içine binmiş, yıllar önce bitmiş ve tükenmiş Yağızı düşünüyordu. Hali o kadar kötüydü ki, kendini dışa kapaması ve yanına gelenleri öldürmekten beter halleri gözünde canlanırken; o küçücük mekanda tanışmaları yüzünde aydınlanmıştı resmen.

İçeri girdiğinde yine dikkat çekici bir şey bulamamın verdiği hayal kırıklığı vardı şuan üzerinde. Gözleri ile etrafı tararken, işte o zaman onu görmüştü. Yağız elinde son viski bardağının dibini yudumlarken etrafına sessizce bakıyordu. Damlanın o an aklına onunla tanışma istediği ile dolan fısıltılar geliyordu. Hiç düşünmeden Yağızın oturduğu yere kadar gelmiş, yanındaki bar taburesine oturmuştu. Onun uzaktan yakışıklı olduğunu anlasa da, yakından bakınca daha da yakışıklı olduğu belli oluyordu. Dikkatlice bakınca ilk yüzündeki o hayatın çekilişi olmuştu. O sırada Yağızda kendine bakıldığını anlamış gibi ona doğru dönmüş ve tek kaşının soru sorar gibi kaldırmıştı. İşte o anda Damlanın eli, ayağına dolanmış ağzından tek bir sözcük dahi çıkmaz olmuştu. Erkeklere hep açık sözlülük ve şen hali ile yaklaşan kız gitmiş, yerine suskun ve kendinden beklenemeyecek bir kız gelip oturmuştu. Son dakika golünü atmaya hazır, onu kaybetmek istemediği içinde elini hafifçe sıkmak için uzatmıştı.

“Merhaba ben Damla.” Yağız da kızda farklı hava sezse de, içinden elini sıkmak gelmediğinden kızın elini havada öylece bırakmıştı. Aslında başkalarına dokunmak Buseye ihanet olacağından da yapamıyordu bunu. Eğer yaparsa, kendine de ihanet sayıyordu bütün bunları. Başkasına dokunmak onun midesinin kasılmasına neden oluyordu. Sevdiği kadından başka tenler onun canını yakıyor, hiç gelmeyeceğini bilse de Busenin hayalini canlı tutmasını sağlıyordu.

“Sizin adınız veya diliniz yok galiba?”

“Yağız.” Damla o dakika da onun adını söyleyeceğinden pek emin değildi. Yüzü ona dönük olmasa da, onun yüzünün sert ifadesinden onun bir şeylere sinir olduğunun anlayabiliyordu. Ama ona soracak gücü nedense kendinde bulamıyordu. Yeni gördüğü bu çocuğa kuvvetli bir çekimle bağlanıyordu. Ona dokunmak için, yüzünün sert çizgilerini silmek için içinde bir istek uyansa da, kendini zor tutuyordu. Elini sıkıca bağlaması da bunun en büyük kanıtı olmuştu. Orada saatlerce oturup bu çocuğa bakacağından emindi. Saatine bakınca geç olduğunu görünce gitmesi gerektiğini bilse de, yeni tanıştığı çocuğu bırakmak içinden gelmiyordu.

“Benim gitmem gerek. Sohbet için sağol. Hep burada olursan yine ederiz. Bay.” Deyip çıkıp gitmişti Damla. Yağız ise giden kızın ardından öylece bakakalmıştı. Kızın pes etmeyeceğini daha onu ilk dakika
yanına gelince konuşma çabasından anlamış, içinde bir yerlerde bu kızla daha konuşacağına dair bir işaret sezmişti. O sıralar da, Damla da çıkışa gitmiş ve elini kalbinin üzerine koymuştu. Şimdiden bu çocuk ile önlerinde uzun bir zamanın geleceğini anlamış gibiydi.

Damla o günden dönmüş ve aynı hareketi yaparak, elinin tekrar atan kalbinin üzerine koymuştu. İçindeki mutluluğu o zamandan beri yaşıyor, kendine hep o zamandan bu zamana azalmayan ve artan sevgisi ile daha da hızlanan kalbinin verdiği mutluluğu yaşıyordu. Sonunda arabasını çalıştırmayı akıl edip kendini mutlu eden nişanlısının yanına sürmeye başlamıştı bile.

Eve geldiğinde hemen arabasını her zamanki yere çekmiş ve park etmişti. Arabadan inip, kapısını da kapatmıştı. Şimdi de apartmanın girişine gelmiş çantasından anahtarları bulmaya çalışıyordu. Sonunda bulduğunda dış kapıyı açabilmiş, sabırsızca asansörü çağırmıştı. O kadar yavaş geliyordu ki, huzursuzca bir ayağını diğerine veriyor dudaklarını şişirerek bekliyordu. Sonunda asansör gelip kapısı açılınca kendini içine atmayı başarmış ve oldukları katın düğmesine basmıştı. Bu arada içeride kendini de kontrol etmeyi unutmamıştı. Asansör durunca hemen çıkmış kapıyı açarken içeriden gelen seslere şaşırmıştı. Bir adam bağırıyor, Yağızda ona sakin olmasını söylüyordu. Daha da meraklanıp hemen anahtarı sokup kapıyı açınca sesler kesilmişti de. Kendini salona atınca, babası ve annesini görmeyi gerçekten hiç mi hiç beklemiyordu. Babası sinirle ona bakarken, annesi de başını eğmiş öylece bekliyordu. Yağız da sadece ona bakıyordu. Olanlara anlam veremeden çantasını koltuğa fırlatıp atmıştı. Ailesi mutlu olacağına neden böyleydi gerçekten merak ediyordu.

“Baba, babam neden öyle bakıyorsun bana?”

“Neden mi kızım? Bir nişan yapmadan düğün de ne demek oluyor böyle?” Damla bir annesine bir de babasına başı eğik öylece bakıyordu. Babasını ne kadar haklı bulsa da, onun tek istediği ailesi onay vermese de evlenmek isteğiydi. Çünkü korkuyordu. Yağızın çekip gitmesinden, Busenin onu tekrar geri almasından korkuyordu. Hayatındaki en büyük korkusu içine doğar gibi korkuyordu. Tekrar korkunun içine gelip yerleşmesi, kalbinin hızlanması… Yağıza dönüp bakınca o da ona bakıyor, gözleri ile güven vermek istiyordu. Ne kadar vermek istese de, Yağızın içinde kopan fırtınaları kimse fark edemiyordu. Yağıza bakmayı kesip bu sefer babasına dönmüş ve başını dik tutmaya çalışıyordu.

“Öyle istedik baba çünkü. Lütfen karışma bize tamam mı?” Babası kızının bu aniden çıkışına şaşırmıştı. Gerçi bu son zamanlarda kızının her hareketine çok şaşırıyordu. Yağız için verdiği savaşı görse de, korkuyordu. Hayatında o çocuktan değerli herkesi kaybetme noktasına geldiğini kızının görememesinden korkuyordu. İzin vermese biliyordu bu çocuk ile kendilerini silip evleneceğini. O yüzden bu hayatta tek değerli hazinesinin onlardan uzaklaşmasına katlanmak yerine istediğini yapmasına izin vermek olduğunu. “Tamam, madem istediğiniz gibi olsun.” Damlanın şaşkın ve bir o kadar da gülen yüzüne bakınca doğru kararı verdiğini anlamıştı babası.

O sıralarda Yağız da artık bu yollardan dönüş olmayacağını anlamıştı. Aklına dün gece gelince elinde olmadan gülümsemişti. O anları aklından hiç çıkaramıyordu ki zaten. Her dakikası beyninin en ücra ve özel yerlerine salise halinde yazılmıştı. En ufak detayı atlamadan yazmıştı. Etrafında olup biteni başka bir perdeden görüyordu. Babasına Damlanın sarılışını, annesinin kendini tebrik edişini hepsini başka bir yerden yaşıyordu. Beyninde tek bir şey vardı Buse. Onunla olmak, onunla yaşlanmak istiyordu. Gelecekteki çocuklarının annesinin o olmasını istiyordu. Onun gibi güzel bir kız çocuğu. Bu hayatta istediklerinin olmamasına alışık olsa da, onunla bir gece daha geçirmek için elinden ne gelirse yapmaya hatta vermeye hazırdı. Etrafındakileri umursamadan onun olan kadını gerçekten çok istiyordu. Aniden ayağa kalkıp içinden geçen o geceyi yaşatmak için kendine yeminler edip duruyordu.

“Aşkım ben, ben bu gece Me-Mertlerde kalacağım.” Damla aniden bu çıkışa anlam veremiyor, kafasındaki Mert’in görüntüsünü aramaya çoktan başlamıştı. Sonunda Mert diye birini tanımadığını
anladığında içine düşen bu kurttan kurtulmak için o da kafasından geçeni yapmaya karar vermişti. “Tabi hayatım. Hem bende bizimkilerle hasret gideririm.” Yağız, Damlanın alnına küçük bir öpücük bırakıp çoktan dışarı çıkmıştı.

“Anneeee, babaaa ben geliyorum birazdan.” Damla da Yağızın arkasından çıkmış, onu arabasına binerken yakalamıştı. Hemen arkasından kendi arabasına atlayıp küçük bir kovalamaca turu da böylece başlamış oldu.

Yağız o çok sevdiği Land Rover arabası ile ilk önce alışveriş için küçük bir markete girmişti. Damla ise o sıralar da arkadaşına alındığını sanarak arabadan kendine kızıyordu. Sonunda Yağız elinde poşetler ile çıktıktan sonra arabaya yerleştirmiş ve başka istikamet için tekrar bir kovalamaca başlamış olmuştu. Derken Yağız şehir dışına çıkınca Damla buna anlam veremese de içinden sevinç taklaları atıyordu. İçindeki korkunun yersiz olduğunu bilse de sonuna kadar gitmeye kendine söz vermişti. Yağız da o sıralar da planladığı gibi kimsenin bilmediği Şile deki tatil evlerine gelmişti. Arabasını küçük ama iki katlı evlerinin önünde durdurunca içeri girmeden önce poşetleri de almış ve içeri girmişti. Damla da arabadan onu seyrediyor, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir yarım saat kadar bekledikten sonra gitmeye karar verirken, Yağız telefon ile konuşarak dışarı çıkmıştı. O sırada başka bir araba yanaşmış elinde kocaman bir gül demeti getirmişti. Yağız gülerek onları almış ve tekrardan içeri girmişti. Damla ise arabada öylece durmuş olanları üst üste koyup bir şekilde anlamaya çalışıyordu. Ne yaparsa yapsın anlayamasa da sonunda kendine sürpriz yapacağını sanarak sevinmişti. Oysaki içeri de genç, yakışıklı adam başka bir kadın için her yeri mumlar ve çiçeklerle donattıktan sonra aldıklarını öylece pişirmiş ve gerçek işine dönerek Buseyi aramıştı. Telefonu birinci çaldırışında kimse açmasa da, nihayet ikinci kez denemesinde açmıştı.

“A-alo!” Bu ince ve kırılgan sesi duymak ona o kadar ilaç gibi gelmişti ki… Saatlerce bu sesi dinlemek ve bu seste rahatlamak istemişti. Karşısındaki kızın ondan cevap vermesini beklediğini bilse de, Yağız gözlerini kapamış sadece sesi içine çekmişti. Telefonda olmalarına rağmen ikisinden de ses çıkmıyordu. Sonunda sevdiği kadına kavuşmak için adım atmaya ve sesini çıkarmayı başarmıştı.

“Benim. Yağız.” ‘Neden böyle dedin şapşal’ içinden bunları söylese de dışı bunun normal olduğunu söylüyordu. Sonuçta belki de numarası onda yoktu. Gerçi vardı ama silme ihtimalini de göze almıştı.

“Biliyorum. Ne istiyorsun benden?”

“Sadece bir gece. Sen ve ben. Başka bir şey istemiyorum. Selime bir şeyler uydur. Ben Damlaya uydurdum bile. Sadece seninle olmama ve bunu hayatım boyunca saklamama bir anı gibi izin ver. Eskiden kalan bir geceyi böyle sonlandıralım lütfen.” İçindekileri söylemenin rahatlığı karşısında Yağızın kalbi gümbürdeyerek atıyor, hayır demesinden çok korkuyordu. İçinde bir yerlerde evet demesini diliyor, gecenin mutlu da olmasa iyi bir şekilde sonlanmasını istiyordu.

“Tamam. Bir gece o kadar.” Busenin onaylayan sesini duyunca içindeki bütün korkuyu atmış yerine saf ve temiz bir heyecan bırakmıştı. “Hemen geliyorum.” Deyip telefonu kapamış koşar adımda dışarı fırlamıştı. Arabaya binip uzaklaşırken, arkasından gelen arabayı hala fark edememişti. Damla ise olanları bilmeden kendine yapılıyor sanarak ondan önce eve gitmek istiyordu. Tam kendi yoluna sapacağı sıra da Yağızın başka yoldan girmesi üzerine arabasını o yöne yönlendirmişti. ‘Busenin evinin yolu ama burası.’ İçinden bunları söylerken çoktan Busenin evinin önüne gelmişlerdi. Yağızın arabayı onun önünde durdurmasını ve Busenin arabaya binip oradan uzaklaşmalarını izlerken sadece öylece bakıyordu. İçindeki fırtınalardan korkuyor, onları ne kadar basmak istese de bunu yapamıyordu. Her şeyi olmamış gibi bırakıp arabayı çalıştıracağı sıra da Selimin evde olup olmadığını bilmeden arabadan inip çoktan kapının zilini çalmıştı bile. Ne yaptığını kendi de bilmiyor, sadece bir ruh gibi hareket ediyordu. Tam o sırada Selim de kapıyı açmış ve karşısında Damlayı görünce şok olmuştu. Onun burada olması mı? Yoksa yüzünün hali mi? Selimi hangisi daha çok harekete geçirmişse de hemen
Damlayı kolundan çekip hemen salondaki koltuğa oturtmuş ve mutfağa gidip bir su almıştı. Suyu Damlanın önüne koyduktan sonra o da yanına ilişmiş onu bekliyordu. Damla sudan bir yudum içtikten sonra yüzünü Selime dönmüş öylece bakıyordu. Ne diyeceğini, nasıl diyeceğini bilemeden öylece boş gözlerle bakıyordu. Bu hali Selimi korkutsa da, Selim bir şey demeden onu izliyordu. Damla da en iyisi bir kere de anlatmak deyip bir çırpıda söylemeye başlamıştı.

“O-onları gördüm. Yağız ve Buse. Yağız ona sürpriz hazırladı. Bu gece orada olacak-olacaklar.” Selim duydukları ile kanepeye çöküp kalmıştı. Elleri titriyor, bütün bedeni yediği ihanetin altında eziliyordu. Aklından geçirmedikleri başına geliyor, Busenin yine de bunu yapmasının saçma olduğuna kendini inandırmayı deniyordu.

“Hayır, olmaz öyle şey. Sen, sen emin misin?” Damla kafasını aşağı yukarı evet anlamında sallamış, Selimin de bütün kanın bedeninden çekildiğini hissetmesi bir olmuştu. Şok dalgasından çıktıktan sonra sinir bütün hücrelerine dalga şeklinde yayılmaya başlamıştı.

“O çocuğun tek tek dişlerini söküp, etlerini lime edip köpeklere atacağım. Kemiklerini kırıp kaynaşmamaları için elimden geleni yapacağım.” Sözlerinden sonra sinir ile ayağa bir ok gibi fırlamıştı. O sırada korkan Damla, Selimin bileğinden tutup onun önüne geçmiş ve ellerini göğsüne yerleştirmişti. Dolan gözleri ile Selime adeta gitmemesi için yalvarırken, Selimin gözlerinden intikam şimşekleri çakıyordu.

“Yapma, yalvarırım.”Bir şey demeden Damlaya doğru uzanıp onu dudaklarından öpmeye başlamıştı. İlk başta şaşırsa da, bir tepki vermeden Damlada Selime karşılık vermeye başlamıştı. Bunlardan cesaret alan Selim daha da ileri gidip her gece Buse ile uyudukları yatakta Buseye hiç acımadan ihanetine başlamıştı. O sıralarda da hiç bir şeyden haberleri olmayan iki eski aşık çiftimiz mutlu mesut bir şekilde evin kapısından içeri adım atarak bu gece her şeyi açıkça konuşmayı kafalarına koymuştu.

Selim de yanında uyuyan ve ihanetinin ortağı olan kıza acısa da, içinden yaptığına zerre pişmanlık duymuyor ödeştiğini düşünüyordu. Bu durum da eşit olduklarını varsayıyordu. Damlayı sevmese de, Damla onunla olmuş olsa da şuan kendisinin kollarında olması erkeği ayakta tutan bir gerçekti. İkisi de intikam aldıklarını düşünse de, aslında tek şey kendilerinin yaptıkları kocaman bir hatadan başka bir şey değildi ve bu hatayı ilerleyen bir zamanda açık ve net bir şekilde ikisi de göreceklerdi.


Keyifli okumalar
 

Users Who Are Viewing This Konu (Users: 0, Guests: 1)

Üst